Değerli Meslektaşlarımız,
Günümüzden yaklaşık 200 yıl geriye gittiğimizde kaslar içinde nodüler yapıların varlığı tanımlanmış, bunların sinirler üzerine baskı yapmasıyla ağrıların oluştuğu öne sürülmüştür. 19. yüzyılın ortalarına doğru ise tetik nokta kavramı duyulmaya başlamıştır. İlk defa 1942'deJanet G. Travelltarafından önceleri miyalji, myositis, fibrositis, myofasciitis, fibromiyozit, miyofibrozit, kas straini ve yumuşak doku romatizması olarak adlandırılan Miyofasiyal Ağrı Sendromunun tanımı yapılmıştır.
Miyofasiyal ağrı sendromunun geliştirilmesinde büyük rol sahibiDavid G. Simonskaslar için herhangi bir spesifik branş bilimine ait olmadığı için “yetim organ'' tabirini kullanmıştır. Miyofasiyal ağrı sendromu özelinde bakıldığında ise göz ardı edilme oranı yüksek ve “underdiagnosed” bir antite olarak değerlendirilmiştir. Vücut bileşenlerinin bir arada tutulmasına yardımcı olan ve düzenleyen fasya perspektifi ile kas iskelet sistemine bakıldığında birbirleriyle doğrudan ya da dolaylı ilişkili anatomik yapıların ağrı kaynağı olabileceği görülmektedir. Bu antitetin başrollerinden birisinin miyofasiyal ağrı sendromu olduğu tartışılmaz bir gerçektir. İlgili patolojiye kapsamlı yaklaşmak, fonksiyonel anatomi perspektifi ile değerlendirmek, lokalize bir miyofasiyal ağrı sendromunun zamanında tedavi edilmediğinde kronik ağrı, nöropatik ağrı ve kinetik zincirde bir aksamaya neden olabileceğini akla getirmek önem arz eder. Miyofasiyal ağrı sendromunun prevalansı kantitatif olarak analiz edilemeyecek kadar yüksektir. Bazen primer bazen de primer patolojiye eşlik eden bir durum olduğu için “önce akla gelmeli sonra tedavi edilmeli” prensibi ile hareket edilmelidir. Her bir kasın kendine ait bir yansıyan ağrı paternine sahip olduğu, tedavisinde her kas için ayrı pozisyonlama gerektirdiği, iğne boyutu, iğne penetrasyon açısı ve farklı iğneleme tekniğinin olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Bu perspektif çok yönlü düşünmeyi, risk faktörlerini ortaya koymayı, hastayı gereksiz tetkiklere boğmadan, kıymetli vaktini çalmadan çözüm odaklı bir tanı-tedavi sürecini ortaya koymaktadır.
İnvaziv bir tedavi yaklaşımı olan kuru iğneleme tedavisi becerikli müdahale (skilled intervention) olarak tanımlanmıştır. Bu özelliği dolayısıyla uygulayanların iyi düzeyde; anatomi, fizyoloji ve uygulamaya hakimiyet, teknik bilgi-beceri ve tecrübeye sahip hekimlerce yapılması gerekmektedir. Ayrıca ‘'Tababet ve Şuabati San'atlarinin Tarzi İcrasina Dair Kanunun ilgili maddesine göre'' invazif işlemler yapma yetkisi ülkemizde hekimlere verilmiştir. Bu noktada toplumsal farkındalığın artırılması da önem arz eder.
Ülkemizde kuru iğneleme üzerine yazılmış tek kitap bulunmaktadır. 2021 yılında yayınlanan bu kitapta tetik noktaların, manuel ve ultrason rehberliğinde kuru iğneleme ile tedavisi anlatılmıştır. Bu kitabın önemli bir boşluğu doldurmuş olması ve yazılacak diğer kitaplara öncülük etmiş olması sevindiricidir. Sunulan kitapta ise, alanında uzman birbirinden kıymetli hocalarımızın da desteğini alarak daha geniş kapsamlı bir eser oluşturuldu. Bu yeni eserin, başta fiziyatrist hekimler olmak üzere kas-iskelet sorunlarıyla uğraşan tüm hekimlere bir rehber olmasını diliyor ve bu eseri sunmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Bu kitabın başta rehabilitasyon hekimleri olmak üzere ilgili tüm sağlık profesyonellerinin yolunu aydınlatacak bir rehber olmasını diliyoruz.
Unutulmamalıdır ki;Bilgi, deneyimlendiğinde bizimdir. Deneyimleyeceğiniz bütün kuru iğneleme tedavilerinde şimdiden başarılar dileriz.
Akademik yaşamımızın en değerli ürünlerinden birisi olan bu kitabın yazılması esnasında bizlere anlayış ve sabır göstererek gerekli zamanı kazandıran ailelerimize teşekkür ediyoruz. Bu kitabın yazılması için bizlere ilham veren hastalarımıza; ayrıca teşekkür ediyoruz. Bu projede emeği geçen herkese sonsuz şükranlarımızı ve minnetlerimizi sunarız.
Editörler
Doç. Dr. Mustafa Turgut Yıldızgören
Doç. Dr. Fatih Bağcıer
Değerli Meslektaşlarımız,
Günümüzden yaklaşık 200 yıl geriye gittiğimizde kaslar içinde nodüler yapıların varlığı tanımlanmış, bunların sinirler üzerine baskı yapmasıyla ağrıların oluştuğu öne sürülmüştür. 19. yüzyılın ortalarına doğru ise tetik nokta kavramı duyulmaya başlamıştır. İlk defa 1942'deJanet G. Travelltarafından önceleri miyalji, myositis, fibrositis, myofasciitis, fibromiyozit, miyofibrozit, kas straini ve yumuşak doku romatizması olarak adlandırılan Miyofasiyal Ağrı Sendromunun tanımı yapılmıştır.
Miyofasiyal ağrı sendromunun geliştirilmesinde büyük rol sahibiDavid G. Simonskaslar için herhangi bir spesifik branş bilimine ait olmadığı için “yetim organ'' tabirini kullanmıştır. Miyofasiyal ağrı sendromu özelinde bakıldığında ise göz ardı edilme oranı yüksek ve “underdiagnosed” bir antite olarak değerlendirilmiştir. Vücut bileşenlerinin bir arada tutulmasına yardımcı olan ve düzenleyen fasya perspektifi ile kas iskelet sistemine bakıldığında birbirleriyle doğrudan ya da dolaylı ilişkili anatomik yapıların ağrı kaynağı olabileceği görülmektedir. Bu antitetin başrollerinden birisinin miyofasiyal ağrı sendromu olduğu tartışılmaz bir gerçektir. İlgili patolojiye kapsamlı yaklaşmak, fonksiyonel anatomi perspektifi ile değerlendirmek, lokalize bir miyofasiyal ağrı sendromunun zamanında tedavi edilmediğinde kronik ağrı, nöropatik ağrı ve kinetik zincirde bir aksamaya neden olabileceğini akla getirmek önem arz eder. Miyofasiyal ağrı sendromunun prevalansı kantitatif olarak analiz edilemeyecek kadar yüksektir. Bazen primer bazen de primer patolojiye eşlik eden bir durum olduğu için “önce akla gelmeli sonra tedavi edilmeli” prensibi ile hareket edilmelidir. Her bir kasın kendine ait bir yansıyan ağrı paternine sahip olduğu, tedavisinde her kas için ayrı pozisyonlama gerektirdiği, iğne boyutu, iğne penetrasyon açısı ve farklı iğneleme tekniğinin olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Bu perspektif çok yönlü düşünmeyi, risk faktörlerini ortaya koymayı, hastayı gereksiz tetkiklere boğmadan, kıymetli vaktini çalmadan çözüm odaklı bir tanı-tedavi sürecini ortaya koymaktadır.
İnvaziv bir tedavi yaklaşımı olan kuru iğneleme tedavisi becerikli müdahale (skilled intervention) olarak tanımlanmıştır. Bu özelliği dolayısıyla uygulayanların iyi düzeyde; anatomi, fizyoloji ve uygulamaya hakimiyet, teknik bilgi-beceri ve tecrübeye sahip hekimlerce yapılması gerekmektedir. Ayrıca ‘'Tababet ve Şuabati San'atlarinin Tarzi İcrasina Dair Kanunun ilgili maddesine göre'' invazif işlemler yapma yetkisi ülkemizde hekimlere verilmiştir. Bu noktada toplumsal farkındalığın artırılması da önem arz eder.
Ülkemizde kuru iğneleme üzerine yazılmış tek kitap bulunmaktadır. 2021 yılında yayınlanan bu kitapta tetik noktaların, manuel ve ultrason rehberliğinde kuru iğneleme ile tedavisi anlatılmıştır. Bu kitabın önemli bir boşluğu doldurmuş olması ve yazılacak diğer kitaplara öncülük etmiş olması sevindiricidir. Sunulan kitapta ise, alanında uzman birbirinden kıymetli hocalarımızın da desteğini alarak daha geniş kapsamlı bir eser oluşturuldu. Bu yeni eserin, başta fiziyatrist hekimler olmak üzere kas-iskelet sorunlarıyla uğraşan tüm hekimlere bir rehber olmasını diliyor ve bu eseri sunmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Bu kitabın başta rehabilitasyon hekimleri olmak üzere ilgili tüm sağlık profesyonellerinin yolunu aydınlatacak bir rehber olmasını diliyoruz.
Unutulmamalıdır ki;Bilgi, deneyimlendiğinde bizimdir. Deneyimleyeceğiniz bütün kuru iğneleme tedavilerinde şimdiden başarılar dileriz.
Akademik yaşamımızın en değerli ürünlerinden birisi olan bu kitabın yazılması esnasında bizlere anlayış ve sabır göstererek gerekli zamanı kazandıran ailelerimize teşekkür ediyoruz. Bu kitabın yazılması için bizlere ilham veren hastalarımıza; ayrıca teşekkür ediyoruz. Bu projede emeği geçen herkese sonsuz şükranlarımızı ve minnetlerimizi sunarız.
Editörler
Doç. Dr. Mustafa Turgut Yıldızgören
Doç. Dr. Fatih Bağcıer